HDP, Newroz’da kime ne mesaj verdi? Üçüncü İttifak çalışmaları ne aşamada? HDP’nin altılı masadan beklentisi ne? AKP adım atarsa HDP’nin tavrı ne olur? Seçim yasası değişikliğinin hedefi HDP mi? Bütün bu sorulara ve güncel tartışmalara ilişkin Ayşegül Doğan sordu, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel yanıtladı.
Söyleşi: Ayşegül Doğan
“Newroz’un muhalefete mesajı: HDP fobisini aşın, korkmayın”
2013’te Diyarbakır meydanında milyonlara bir mesaj verildi. O günden bugüne çok şey değişse de 2013 deklarasyonu Diyarbakır Newrozuna başka bir anlam kazandırdı. Bizim 2013 Newroz deklarasyonu ve Dolmabahçe Mutabakatı’na vurgu yapmamız da şu sebepledir. Muhalefet açısından da iktidar açısından da, o ruhun gerisine düşen, o ruhun gerisinde Kürt sorununu ele alan bütün anlayışların yani klasik devlet kodlarıyla Kürdü inkâr kodlarını aşamayacağına vurgu yapıldı.
2013’te başlayıp 2015’te Dolmabahçe’de sonlandırdığı sürecin iktidarı nereye getirdiğini Türkiye realitesi zaten yeterince anlatıyor. O yüzden iktidara çok büyük bir mesaj vermeye gerek yok. MHP’yle, Bahçeli’yle kol kola girmiş ve 80 yıllık politikaların güncellenmiş halini yürüten iktidara tek bir mesajımız var: Bu siyaset sizi de Türkiye’yi de uçuruma sürüklüyor.
Türkiye’nin sorunlarına çözüm iddiasıyla yola çıkmış muhalefet bloğuna da esas olarak çağrımız şuydu: Siz Erdoğan rejiminin çöpe attığı müzakere sürecinde yakalanan düzeyin gerisinde bir düzeyle yaklaşırsanız, ne Kürdü yanınızda görürsünüz ne de Kürt sorununu çözersiniz. Kürt sorununu telaffuz etmeyen, Kürt sorunundan kaynaklı birçok sorunu görmezden gelerek 90’lardaki bazı liderlerin yaptığı gibi Diyarbakır’a gidip “kardeşiz” mesajlarıyla bu sorunun çözülemeyeceği mesajını verdik.
Esasen 2013 Newroz deklarasyonu ve Dolmabahçe Mutabakatına vurgu yapmamız şu sebepledir: Muhalefete, “Öcalan'la müzakere yapılmasından korkmayın, Kürt hareketiyle müzakere yapılmasından korkmayın, bu halkın özgürlüğü için büyük bedeller vermiş HDP’yle yan yana görünme fobisini aşın” demek.
“Millet İttifakı’nın Kürt sorunu konusunda bir planı olmalı”
Türkiye’ye dair projesi olan tüm güçlerin hakikate yakın bir yaklaşım geliştirmelerini istiyoruz. Şu an CHP öncülüğündeki muhalefet Türkiye’de yeni bir sürecin başlama hazırlığı içinde olduğunu iddia ediyor. Altı parti bu konuda önemli görüşmeler yapıyor. Biz de önemsiyoruz. Türkiye’yi bu rejimden, bu cendereden çıkaracak her girişim değerlidir. Ama Millet İttifakı eğer iddia sahibiyse, bu rejimi değiştirme iddiasına sahipse, Kürt sorunu konusunda bir sözü, planı olmalı. Bir metin açıkladılar, “Kürt” sözü geçmiyor. Biz eksik tarafları eleştiriyoruz.
“Muhalefet partileriyle sistematik görüşmeler yapılıyor”
HDP eş başkanlarının görevlendirdiği heyetler muhalefet partilerinin büyük bir kısmıyla sistematik görüşmeler yapıyor. Bu görüşmelerde “Altılı”nın hazırlamaya çalıştığı parlamenter sistem çalışmaları da oldu. Buna dair -görüş alışverişi denemeyecek- bilgilendirmeleri oldu kimi muhalefet partilerinin. Ancak, kendi çalışmaları olduğundan, zaten bu çalışmaların bir parçası olmadığımızdan, sadece görüş, düşünce ve öneri yer yer gündeme geldikçe belirtildi. Dolayısıyla o çalışmanın varlığından haberdardır, çalışmanın neye evrileceğine dair kimi bilgilere sahiptik, ama o çalışmanın içeriğine dair bir etkimiz yok.
“31 Mart’taki gibi esnek güç birlikleri olabilir”
Biz baştan beri açıkladığımız tutum belgesiyle beraber yönümüzün, yolumuzun ne olduğunu ortaya koyduk; sandıkta, parlamento seçiminde ve mücadele hattımızda kendi yolumuzu demokrasi güçleri, inanç ve emek kurumlarıyla, Türkiye’de demokrasiye ihtiyaç duyan güçlerle örme iddiası taşıdık. Bu ruha uygun davrandık…
Ne altılı masadan bize bir talep oldu, ne de biz böyle bir talepte bulunduk. Böyle bir düşüncemiz yok. Biz zaten kendi başımıza bir ittifakız. Ama 31 Mart seçimlerindeki gibi yer yer taktik sayılabilecek kimi esnek güç birlikleri tabanda birlikte hareket etme gibi yaklaşımlarımız oldu, olabilir. Ama asla Millet İttifakı’nın bir parçası, onun geliştirdiği kimi projelerin bir parçası olmak istemedik, olmak istemeyiz. Cumhurbaşkanlığına dair ittifakta ise ilkelere, adaya ve adayın niteliklerine bakacağımızı zaten tutum belgemizde belirtmiştik.
“Bilgimiz dışında Öcalan'la görüşmeler olabilir”
Öcalan’la görüşmelerin yer yer, zaman zaman olduğuna dair düşünceler var. Bu görüşmeler, tecrit altına alınmış olan bir adada, önemli bir siyasi aktörün toplumdan yalıtılarak, siyasi partilerin ve Kürt siyasi hareketinin bilgisinden bağımsız olarak yapılıyor olabilir. Bu görüşmelerde duruş şudur: “tasfiyeye, tecride ve dayatmalara hayır, demokratik çözüme, müzakereye ve Kürt sorununun çözümüne evet” yaklaşımıdır. Açlık grevleri sürecinde yapılan görüşmelerde bu gerçek ortaya çıktı. Kendisi de ailesi ve avukatları aracılığıyla bunu ifade etti. Duruş buyken, başka dayatmalar, başka yaklaşımların prim etmediği, bu konuda Sayın Öcalan’ın başka zeminlerde değerlendirmeler ve kimi dayatmaları çok ciddiye almadığı gerçeğini biliyoruz. Dolayısıyla orada yapılacak, avukatları ve siyasi heyetlere yansımayan hiçbir görüşme “görüşme” değildir.
Erdoğan’ın, kimi AKP’lilerin manipülasyon niteliğindeki değerlendirmelerinden anlıyoruz ki, adaya gidiş-gelişler var. Ama bu gidiş-gelişler sistematik olarak 20 yıldır gerçekleşiyor. Bu konuda adadan bir bilgi, haber vb. alamadığımız için böyle varsaydıklarını hesaplasak da, bu görüşmelerin “görüşme” olmadığını, tecridi derinleştiren, orada olup bitenleri manipülatif bir şekilde kamuoyuna duyurmak olduğunu söylüyoruz. Erdoğan’ın yaptığı resmen bu. Hiç kimsenin bilgi sahibi olmadığı bir konuda alakasız değerlendirmeler yaparak, tecridi unutturarak, güya orada değerlendirmeler yapılıyor. Bu da kendisinin bilgisi, manipülatif süzgeçlerinden geçirilerek kamuoyuna açıklanıyormuş gibi bir tutum var. Bunların kandırma, manipülasyon olma ihtimali yüksek. O yüzden avukatlar, aile, siyasi heyetler gitmediği sürece ne Kürt siyasi hareketi, ne HDP, ne de Kürt halkı başka hiçbir değerlendirmeye değer vermez, ciddiye almaz. Görüşmelerin olduğunu söylemek mümkün değil, eğer varsa da dayatmadır, manipülasyondur, tecrit içerisinde kendine göre yaklaşımdır.
“Dolmabahçe mutabakatına dönecek bir AKP gerçeği yok, dönerse değerlendirilir”
AKP, mevcut girdiği angajmana, yürüttüğü siyasi faaliyetlere ve Kürtlere yönelik politikalara göre böylesi bir şeyi sözle bile ifade etme iradesini ve inisiyatifini kaybetmişti. Kürtlere her koşulda saldıran bir siyasi anlayış Kürt sorunun çözümüne dair açılım yapabilir mi? AKP eğer “Dolmabahçe sürecine geri döndüm, bugüne dek yürüttüğüm tüm saldırı dalgasını yanlış bir siyaset olarak tanımlıyorum ve özeleştirisini veriyorum. Sayın Öcalan başta olmak üzere tüm muhatapları tekrar masaya çağırıyorum” derse, belki değerlendirilebilir ve bu konuda tekrar bir umut ortaya çıkabilir. Fakat bunu söyleyebilecek bir AKP gerçeği yoktur.
“İktidarın gerçek sözcüsü Bahçeli’dir”
AKP şu an sadece ve sadece Kürtlerin nazarında kaybeden, kendini tüketen bir parti olduğu için bazı algı operasyonlarıyla söylentiler yayıyor. Bunların hepsinin amacı seçimdir, pragmatist bir şekilde Kürtlerin kafasını karıştırmaktır. AKP iktidarının gerçek sözcüsü Bahçeli’dir. Onun sözü ve değerlendirmesi AKP’nin gerçek politikası haline gelmiştir.
Erdoğan İmralı-Edirne açıklamalarını neden yapıyor?
İkisinin birbirinin karşısına konması mümkün değil. Biri Kürt siyasi hareketinin bütününe her konuda söz geçiren, çatışma ve silahlı mücadele dahil her konuda sözü dinlenen esas aktör. Diğeri de partimizin genel başkanlığını yapmış ve o sıfatla tutuklanmış siyasi aktör. Bu ikiliği yaratmasının çok özel bir sebebi var. Birincisi Sayın Öcalan’ı ve Öcalan’ın çözüm perspektifini manipüle etmek, değersizleştirmek. İkincisi de tasfiye edemediği, sandıkta baş edemediği başka bir siyasi aktörü kıymetsizleştirmek, değersizleştirmek. Bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Bu 90’lı yıllardaki klasik “iyi-kötü” denklemini aşamayan devlet refleksidir.
“Demokratik bir seçimde oy oranımız yüzde 16 bandında”
Seçim yasasıyla esasen AKP ve ortaklarının çok ciddi zorlanmalar yaşayacağını yaptığımız çalışmalar sonucu biliyoruz. Bizse güçlenerek çıkacağız. Çünkü her engeli aşmaya dönük motivasyonlar geliştiren siyasi bir gelenekten geliyoruz. Yaptığımız araştırmalarda, eğer demokratik bir seçim sistemi olsa yani kimi usulsüzlükler ve baskı araçları geliştirilmezse, oy oranımız yüzde 16 bandında. Diğer güçlerle beraber yaptığımız ittifak hesaplandığında. Biz bunu nereden alıyoruz? Bir lşekilde Kürtlerin büyük bir kısmı AKP sorunu çözecek diye ona kredi tanıdı. Bunların çoğu AKP’den kaçıyor. Bir kısmı başka muhalefet partilerine gidiyor. AKP’nin sahip olduğu Kürt oylarının bir kısmı Kürt illerinde CHP’ye kayıyor örneğin. Bir kısmı da şüphesiz doğrudan HDP’ye geliyor.
Barış Pehlivan’ın “HDP’nin gerekirse seçime girmemesi” yazısı
Bu senaryo hiç HDP’de tartışılmadı. HDP her koşulda kendi adaylarıyla, kendi zemininde seçime gireceğinin hem tedbirlerini alıyor hem de hazırlığını yapıyor. Diyelim ki hiçbir yol bırakılmadı. Bu konuda kaybettirme siyasetinin en etkili yolunu bulabilir. Deneyimi de var. 31 Mart somut bir örnektir. Ancak, bağımsız adaylar dahil her koşulda kendi rengiyle kendi ismiyle ve kendi siyasi anlayışıyla seçime girmenin hazırlığı ve kararlılığı içinde. Bu konuda birden fazla seçenek söz konusu. HDP fikriyatını kapatamazlar. HDP parti olarak kapansa bile her koşulda seçime girme koşullarını yaratırız, buna dönük hazırlıklarımız yeterli düzeyde.