MİZGÎN AYDIN
Günbatımındaki
Ebedi Yabancı
Sözde ‘eski yıl’ın son saatlerinde rastladığım Tolstoy’un şu yerinde tespiti bana “kimliğimi” gösterdi -ki, Tolstoy’lar asla kimlik sormaz, çünkü gösterirler ‘herkes kendine yakışanı yapar’a binaen: “Tüm muhteşem öyküler iki şekilde başlar: ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”
Yalanım yok, özel bir andı ve son yıllarda göremeden âşık olduğum vurucu bir günbatımıyla beraberdim. Dahası… Günbatımını gerçek ötesi bir çılgınlık melodisi olarak ta kalbimde hissederek sarı yaprakların dilinde mırıldandım: “Ah, bir gün Kürtçe bir şiire dönüşeceksin…”
İşte tam o özel anda Tolstoy çıkageldi! Yer Diyarbekir’di ve çıkalı (nereden bilinmez!) tam dört ay, yirmi gün olmuştu. Sözde ‘eski yıl’ın bana verdiği özgür günler sadece bu kadardı. Üstelik hem ‘yolculuğa çıkan’ hem de ‘şehrin yabancısı’ bendim. Dahası… Dünyanın da ‘yabancısı’ydım, saat başı pasaportsuz giriş yapan, saat sonu ‘yabancılığını’ tazeleyen bir ‘yabancı’, bir ‘yolcu’ ya da ‘yabancı bir yolcu’. Veyahut iflah olmaz bir ‘hem yabancı hem yolcu’, pasaporta içi ısınmayan bilincin de öncesinden, pasaport nedir bilmeyen bir zamandan gelen…
Peki, bana riyâsız ve gölgesiz bir tıynette hem ‘yabancı’ hem ‘yolcu’ olabilmenin anlamını gösterebilecek ve kendi hikâyesine, özellikle bu minvalde kefil olabilecek biri var mı? Veya güz ağaçları kadar çıplak ve varoluşuna inanmayan ellerle ‘belki kendimle karşılaşırım’ diyerek toprağı ve enkazı kazımak zorunda kalan ‘yabancının’ hep günbatımı olan hüznünden haberi olan var mı? Ama maazallah! Ya ‘yabancı’ şehre yeni gelmemişse de aslında herkesse? Neticede uzatmalı uzmanlığın dehlizlerinde artık göz gözü, yürek sözü görmüyorsa hangi tanıdıklık ve tanışıklık, şafak yüzlü bir kavuşma şarkısını çalabilir ki! Lakin yine de ‘yabancı’nın tanımı ’yolculuğa çıkıp’ ‘şehre yeni gelen’ ise, bozmayalım huzurumuzu arkadaşlar! Ne de olsa hem bedenen, hem de zihnen ne bir yere gitmişliğimiz ne de bir yerden gelmişliğimiz var. Her yeri ve her şeyi de avucumuzun içi gibi biliyoruz. Ne ‘yolcu’yuz ne de ‘yabancı’… Pasaportlar, ehliyetler, lüzumlu lüzumsuz tüm kimlikler de yerli yerinde.
Tolstoy’un ihtiva edip gerektiğinde gösterdiği kimlikler, neden ve nasıl enterese etsin ki bizi! ‘Yabancılar’ ve ‘yolcular’, varsın helak olsun pasaportsuz…
Biz kâh koyun, kâh kuzu, kâh akrep ve çıyan olur; postu her zaman kurtarırız, ‘niçin’ini ve ‘nasıl’ını hiç önemsemeden…
Peki ya ‘yabancı’ hâlâ hüzünlü günbatımının olmayan duvarlarına, hem kendinin hem de sizin suretinizi asmayı düşleyen ve ezber nedir bilmeyen bir hikâyesiz hikâye iken onu rollere büründürmeye çalışmak adil midir? Belki de tam burada saatleri durdurup ‘yabancı yolcu’ya musallat olmuş tüm hikâyelerin yolunu şaşırtmak, hayatın ve belleğin açılmamış kapılarını açmak lâzım, değil mi?
Sözde ‘yeni yıl’dan gün almışken ve birilerinin her zaman sormaya hazır ve kadir olduğu çırpınan kimlikler cebimizde sızlarken, “Yıldızlar, ey gerçek kimlikler, ey kalbimizin el değmeyen gülleri! Ne zamana kadar birileri kim ve ne olduğumuzu belirleme; bizi tanımlama hak ve hükmünde olduğunu sanmanın fikir ve zikrinde olacak?” diye soruyor, Tolstoy’la kim ve ne olduğumuzu ancak kendimizin bilip tanımladığı bir daima dileğiyle sorgusuz sualsiz vurulmayan yabancı yolcuların arz-ı endam ettiği hikâyeleri günbatımına uğurluyor, ebedi ‘yabancı’dan mutlu yıllar diyoruz…
MİZGÎN AYDIN
1992 yılında, henüz 19 yaşındayken DGM’lerde yargılandıktan sonra tutuklandı. İHD’nin hasta tutuklular listesinde yer alıyordu. 30 yıllık mahpusluğu 10 Ağustos 2022’de son buldu. Cezaevinde kaldığı yıllarda anadili Kürtçe üzerine çalışmalar yapan yazarın, birçok roman ve şiir kitabı bulunuyor. Bazıları şöyle: Sêv jî Me Dikujin (Lîs Yayınları, 2008), Em Bûn Baran (Aram Yayınları, 2011), Dîlavî: Li ber devê birînê (Ar Yayınları, 2013), Rojhat (Sitav Yayınları, 2018), Nobedarê Gulên Kobanê (Sitav Yayınları, 2018), Gorçiya Ne Em (Sitav Yayınları, 2019). Bu çalışmalarının yanı sıra Türkçe kaleme aldığı makale ve yazıları da bulunuyor.