GANİ MİRZO

Savaş Sonrası Armoni

19 ARALIK 2022

Taş taş üzerinde kalmamış şehirde, savaştan geriye kalan yıkıntılar ortasında genç bir müzisyen omzuna dayadığı kemanın üzerinde yayını gezdirirken; uçakların, tankların, topların, tüfeklerin, ölümün sesini bastırarak hayata tutunmaya çalışıyor. Haroud adındaki Suriyeli bu Ermeni müzisyen; Rakka’yı işgal eden DAİŞ’in ölüm tehditlerinden bir gece yarısı kaçarak Qamişlo’ya sığınmış.

Söyleşi: Bircan Değirmenci

Rojavalı Müzisyen Gani Mirzo’nun Harmony (Savaş Sonrası Armoni) adlı belgeselinde Haroud’un dışında görme engelli kardeşler Ahmed ve Mustafa’nın da müzikle savaşa karşı durma ve yaşama tutunma serüveni anlatılıyor.

“Müziğin sesi savaşın sesini sustursun. Her sanatçı kendi kültürel ortamında müziğin sesiyle iyileşsin” diyerek yola çıkan Mirzo’nun belgeseli dünyanın değişik ülkelerinde düzenlenen festivallerde ödüle layık görülürken son olarak da 9. Duhok Film Festivali’nde gösterildi.

Arjantinli yönetmenler Pablo Tosco ve Migue Roth’un çektiği filmde savaş sonrasında müzik enstrümanlarının İspanya’dan Rojava’ya götürülüp sanatçılarla buluşturulmasının hikayesi anlatılıyor.

İspanyol Müzisyen Frans Lasuen’in de yer aldığı film Rakka, Qamışlo ve Kobani’de çekildi.

Duhok Film Festivali’nin konuklarından olan müzisyen Gani Mirzo’nun kendi hikayesine kulak verelim.

1970’li yıllar, Qamişlo’daki bitişik nizam evlerden birinde Said Yusiv çalıp söylerken henüz 5 yaşında olan Mirzo utangaç bir biçimde hayranlıkla kapının köşesinde durup müziğin ritmine kaptırıyor kendini.

“Kirvemiz Nezir Muhammed’le evlerimiz bitişikti. Said Yusiv‘la arkadaştılar. Bir araya geldiklerinde çalıp söylerlerdi. Ben de çok özenirdim onlara. Müzik aşkım onları dinledikçe ileri boyutlara taşınırdı. Düğünlere gidip orada çalan sanatçıları izlemeyi de çok severdim. Tüm Kürtler gibi biz de yoksulduk, enstrüman alacak paramız yoktu. Helva, yağ tenekelerinin üzerine o sesleri çıkartabilmek için bisiklet lastikleri arasındaki telleri yerleştirerek enstrüman yapıyordum”

14 yaşına geldiğinde Şam’daki ağabeyi ona bir tambur alıp getirir. Müzik okumaya kararlı olduğu için Halep’e gider. Lakin burada istediği gibi müzik eğitimi alamayacağını anlayınca 1994’te İspanya’ya gitmeye karar verir. Barselona’da 6 yıl konservatuar, 4 yıl da Flamenko üzerine yüksek lisans yapar. Kürt müziğiyle Flamenkoyu birleştirip, perdesiz ud çalarak kendine has bir stil oluşturur.

“Yüksek lisans için Almanya’da tarih ve müzikolojiyi kazanmıştım ama Flamenko bizim müziğimize daha yakın olduğu için İspanya’da kalmaya karar verdim.”

Musullu sanatçı Zêryab’ın izini sürer

Mirzo 9.yüzyılda Avrupa’daki müzik dünyasına damgasını vuran Musullu sanatçı Zêryab’ın izinden yürümeye karar verir. İspanya’nın Endülüs eyaletindeki Kurtuba’da yaşamını sürdüren, dünyadaki ilk konservatuarı kuran Zêryab ile ilgili çeşitli dillerde yazılan makale ve kitapları araştırır.

“Kürt sanatçı Zêryab ilk olarak Bağdat’ta büyük bir müzisyen ve besteci olarak tanındı. Daha sonra Kurtuba'ya gitti. Zêryab buralarda neler yaptı? Neler getirdi? Ne bıraktı? Bunlara ilişkin çok sayıda araştırma yapıp yazılar yazdım ama henüz kitaplaştırmadım. Zêryab Flamenko'nun kurucularından sayılır. O güne kadar dört telli olan gitara, 'bir çalgı ruhsuz olamaz' deyip beşincisini bütün tellerin ortasına bağlayan kişidir.
Avrupa'da ilk müzik okulunu Kurtuba'da kurdu ve çocukları o okulun 300 yıl yaşamasını sağladılar. 2002’de Barselona Üniversitesi’nde Doğu Müzik Bölümü’nü açtık. İsmini de Zêryab Bölümü koyduk. Daha çok Kürt müziği, tarihi, makamları ve enstrümanları üzerine kurslar açıp çalışmalar yaptık.”

Şengal’de müzik okulu

Sanatçı, Mirzo Müzik Vakfı aracılığıyla çeşitli fonlar alarak Şengal’in Xanesor kasabasında Ezîdi çocukları savaşın travmasından uzaklaştırmak için müzik okulu açar.

“Şengal’de sadece insani değil kültürel bir soykırım da yaşanmıştı. İki yılda viran edilen bin yıllık kültürü gençlerle yeniden inşa etmek istedik. Hem psikolojileri düzelsin hem de müzik eğitimleri devam etsin dedik. Bu okul profesörler tarafından verilen eğitimlerle beş yıldır devam ediyor.”

Aynı şekilde Rojava’ya da Sınır Tanımayan Müzisyenler ile birlikte 400 enstrüman getiren Mirzo, fonlar kesildiği için zor durumda olduklarını söylüyor.

“Bütün yardımlarımız Avrupa’dan, İspanya’dan geliyordu, şimdi yardımlar azaldı. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Avrupa’dan çeşitli fonlar üzerinden ilerleyebilirdik. Vakfın durumu tehlikeye girmiş durumda. DAİŞ Kobani’deki Kürt sanatçıların enstrümanlarını parçaladı. Bu görünmeyen kültür ve sanat emekçilerinin yaşamını yaptığımız belgeselle duyurmaya çalıştık. Kürtlerin yaşadığı trajediyi sanatla ilişkilendirmeye çalışıyorum.”

Sanatçı İbrahim Keivo ile birlikte Gani Mirzo Band adlı müzik grubuyla çalışmalarını sürdüren Mirzo’nun Çîrokek Ezîdi (Bir Ezidi Hikayesi) belgeseli de bulunuyor.

“DAİŞ geldiğinde Şengal’de sanatçılar dağa çıktı, 7 gün dağda ekmeksiz, susuz, tuzsuz kaldılar. Rojava Kürtlerinin gelip onlara nasıl yardımcı oldukları ve bir sanatçının savaş sırasındaki hayatı. Savaş bittikten sonra ne yapıyorlar? Film bunları anlatıyor.”

Mirzo’nun mülteci kamplarıyla ilgili de projesi var. Güney Kürdistan’daki kamplarda müzik kursları açarak çocuklar ve gençlere sanat yoluyla ulaşıp ruh hallerinin düzelmesine yardımcı olmayı amaçlıyor.

“Rojava’da da planlarımız var. Kültürümüzün, vatanımızın inşa edilmesi için savaşarak değil, bundan sonra ne yapabiliriz? Sinemada, müzikte, sağlıkta ne yapabiliriz. Bunlara yoğunlaşmalıyız. Herkes kendi alanında çalışmalı, bizim alanımız da sanat. Buralara enstrüman götürüp merkez açmak istiyorum. Çok zahmetli bir iş ama ben zahmetli işleri, imkansızlıklar içinde çalışmayı seviyorum.”

Kürt müziği evrenselleşmeli

Mirzo Kürt müziğini yeni bir renkle evrenselleştirmeyi şiar edinmiş. Kürt müziğine armoni katarak, geleneksel formdan çıkartarak, enstrümanların zenginleşmesini sağlamak istiyor.

“Kürtler adına müzik alanında bir şeyler yaparak yukarıya taşımayı amaçlıyorum. Biz ezilen bir milletiz. Her şeyimiz baskı altında. Sinema, müzik, tiyatro, edebiyat ve şiirde kendimizi bir şekilde özgürleştirmek istiyoruz. Lokal standarttan çıkartmamız lazım. Atalarımız zamanında önemli işler yaptılar. Biz onları tekrar edip duruyoruz ama bizim yeni şeyler üretmemiz lazım. Herkes kendi alanında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bizim müziğimiz Flamenkoya yakın. Yeni bir stil oluşturmaya çalıştım. Binlerce yıllık enstrümanlarımız olan def, saz ve udla neden yeni bir stil yaratmayalım. 20 çeşit gitar var. Meksika, Arjantin, Brezilya, klasik gitar gibi. Gitarın gelişimini pekala udla yapabiliriz, mızrapsız çalabiliriz. Geçmişe dönersek bu enstrümanların yüzde 90’ı Kürtlere aittir. Müzik Arap kültürüne 6. 7. Yüzyılda girmiş, Mezopotamya’da ise 6-7 bin yıllık tarihtir. Berlin ve Paris’teki müzelere gittiğinizde görebilirsiniz. Bunu sadece ben söylemiyorum. Burada arkeolojik çalışmalar, minyatürler var. Arap, Fars ve Avrupa arşivlerinde de bulunuyor. Bu çok önemli bir değerdir. Bu yüzden bu değerlerin hepsi korunsun, akademiler yapılsın, okunsun, yazılsın istiyorum. “Zêryab Kürttür”, “bu Kürtlere aittir” diyoruz ama yeterince bir şey yapmıyoruz. Kürt müziğinin önünü açmamız lazım. Sürekli “müziğimiz çalındı, hırsızlık yapıldı” diyerek yakınmanın bir anlamı yok.”

Fast food sanatçılar oluşmuş

Arapların, Farsların, Kürtlerin, Türklerin müziğinin de son dönemde durağan bir halde olduğunu söyleyen Mirzo, Kürt medyasının sanatı öldürdüğünü söylüyor.

“15 yıldır bir kriz var ama Kürt müziği iki kat daha krizde. Fast food sanatçılar oluşmuş durumda. İki üç ay gündemde kalan klipler yapan günlük sanatçılar unutulup gidiyor. Bu sanatı öldüren bir şey. Aynı zamanda Kürt medyası da sanatı öldürüyor. Onlarca Kürt radyo ve televizyonu var ama nitelikli iş yapanlara kapıları kapalı. Süleymaniye’de, Diyarbakır’da büyük sanatçılar var, bunlar burada yer alamıyor. Sebebi de bu medyanın siyasi olması. Siyaset müzik üzerine egemenlik kuruyor. Kürt sanatının da politik olmasını istiyorlar. Örgütlerin egemenlik kurma isteği sanatı ve müziği öldürüyor. Bu bin yıllık kültürü maalesef yok ediyor. Cevaplarım sert olabilir ama doğru bildiğimiz şeyleri açık açık söylemek lazım.”