Seçimlerin öne çekilme ihtimalinin belirdiği günlerde HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “Kendi adayımızı çıkaracağız” açıklaması siyaset gündemini hareketlendirdi. HDP ne dedi, kime, ne mesaj verdi? Aday çıkışı Altılı Masa-HDP ilişkilerinin seyrini nasıl etkiler? Emek ve Özgürlük İttifakı’nda ortak aday konusunda fikir ayrılığı var mı? HDP seçmeni ne istiyor? HDP’ye kapatma davası seçimlerden önce sonuçlanır mı? Ayşegül Doğan sordu HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü yeniden tv için yanıtladı.
Söyleşi: Ayşegül Doğan
“HDP Altılı Masa’dakileri daldıkları uykudan uyandırdı” diyen HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, aday çıkışının henüz vakit varken yapılmış bir uyarı olduğunu belirtiyor: “Durumdan çıkan vazife ‘Kürt Mehmet nöbete’ ama o iş artık bitti. Açık müzakereye döner mi, göreceğiz. 1 oy 1 oydur, 7 milyon oy 7 milyon oydur. 7 milyon oyu almak için bir şey yapacaklar, bu kadar basit. 7 milyon oyu alacaklarsa bir şey yapmaları gerekiyor. Açık bir müzakere iyidir, zihin açar. O yüzden bunu düşüneceklerini düşünüyorum. Siyasetin mantığı gereği böyle olması gerekir. Kartlar yeniden karıldığında elinize ne geçtiğine bakmanız gerekir. Biz yardımcı oluyoruz bence.”
HDP’nin Altılı Masa ile tek çıkar bağının demokrasi olacağını ifade eden Kürkçü, Kılıçdaroğlu’nun HDP seçmeni nezdinde bir karşılığı olduğuna da dikkat çekiyor.
“Herkes biliyor, Millet İttifakı bu seçimleri tek başına alamaz”
Millet İttifakı bu seçimleri tek başına alamaz, bunu herkes biliyor, bunu bilmeyen mi var Türkiye’de? Hiç yüzde 51 gözüktü mü Millet İttifakı, hiç yüzde 49 gözüktü mü, hiç yüzde 48 gözüktü mü herhangi bir ankette? Herkes biliyor ki, iki blokun konumu artı-eksi yüzde 40. Burada HDP’nin temsil ettiği seçmen kitlesi tayin edecektir seçimlerin sonucunu. Terazi ne tarafa yıkılacaktır ya da terazinin ne tarafa yıkılacağına taraflardan hangisi nasıl sebep olacaktır, seçimin tartışma merkezi budur.
“HDP siyasi pozisyonuyla çelişen bir şey demedi”
HDP kendi başına bir partidir. Bir kere her şeyden önce kendisinin böyle olduğunu, herhangi bir tarafın mütemmim cüzü olmadığını, demokrasinin, özgürlüklerin, barışın, insan haklarının, kadınların kurtuluşunun tarafında olarak seçimlere gireceğini ve bunları tanıyan, kabul edenlerle güç birliği yapmaya açık olduğunu çoktandır ilan etmiş olan bir parti. Her iki tarafa ama tabii ki esasen muhalefet blokuna şunu söyledi: “Bu talepler konusunda hala bir şey demediniz, diyecek misiniz? Demeyecekseniz o zaman biz kendi taleplerimizi kendimiz dillendireceğiz. İsterdik ki, biz bunu ortak adayla dillendirelim fakat böyle bir hazırlık görmüyoruz, o nedenle kendimiz aday çıkaracağız, haberiniz olsun, sürpriz olmasın.”
Burada hesap şaşırtan, bilinmeyen, daha önce söylenmemiş, deklare edilmemiş, HDP’nin siyasi pozisyonuyla bu siyasi davranış arasında bir çelişki, çatışma, bir çaprazlık oluşturan herhangi bir şey denmedi. Muhalefet blokunun bu çağrı karşısında pozisyonunun ne olduğu da bilinemedi. Hatta muhalefet blokunun içinden birisi, özellikle İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, son derece açık ifadelerle, HDP’nin muhatap alınması, kale alınması, HDP’nin taleplerinin görülmesi gibi bir adımın Altılı Masa’nın bünyesine aykırı olduğunu sıkça deklare etti. Bunu çelen bir şey de duymadık. Madem parlamento seçimleri gündemde, madem iki turlu bir seçimdeyiz, o zaman HDP’nin buna göre tertiplenmesi kadar doğal bir şey olamaz.
“HDP’ye karşı bir suikast var”
Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması için koştura koştura, deli gibi oy kullanmaya gidiyor muhalefet blokunun içinden bir parti. Oysa nesnel olarak duruma bakıldığında milletvekili olmasından çok önce işlediği iddia edilen “suç”, yani bir fotoğraf çektirme meselesiyle bir vekilin dokunulmazlığı kaldırılıyor ise ve bunu iktidar partisi bir tertip halinde gündeme getirmişse bu kadar heyecanlanacak ne var? Bunlar sadece HDP’yi ve milletvekilimizin kendisini ilgilendirmiyor. Onu Meclis’e gönderen seçmenlerin gönlü kırılıyor. Onlar kendilerinin hiçbir parti tarafından, kendi partileri dışında hiçbir parti tarafından kale alınmadıklarını bir kere daha görüyorlar. Anayasa Mahkemesi’nde son derece kural dışı, yasadışı, AİHM prensipleri dışı bir dava açılıyor, ses yok. Çocuklar mahkemecilik, hakimcilik oynasalar yapacakları şey birisinin bir iddia ileri sürmesi, ötekinin “ne diyorsun” diye sormasıdır. Cumhuriyet Başsavcısı gelip diyor ki, “Ben hazine yardımının kesilmesini istiyorum çünkü sebeplerim var.” Önce yardımı kesip sonra HDP’ye “diyeceğin var mı” diye soruyorlar. Böyle bir hukuk nizamı nerede görülmüş?
Bir partiye karşı bir suikast var, bütün kurumların birlikte çalıştığı. Güçlendirilmiş parlamenter rejim talebiyle hareket eden bir parti için at koşturacak alan burası. Gelecekte neyin olmayacağına dair son derece güçlü örnekler önünden sel gibi önünden akıp giderken, kenara çekilip seyrediyor. Seçmen, parti ve oy verenler yani toplumun yüzde 15’i bunu büyük bir öfke, iç bulantısı ve çaresizlik içerisinde izlemeye devam edebilir mi?
“HDP Altılı Masa’dakileri daldıkları uykudan uyandırdı”
HDP kendi hakkını savunacaktır. Kendi hakkını savunmanın en önemli eylemi, “ben buradayım, ben varım” demektir, kendini göstermektir. HDP böylece onları daldıkları uykudan uyandırmış oldu: “Vardık, varız, var olacağız, şimdi siz karar verin” dedi. Şimdi karar vermek onlara düşer. HDP çok önceden söylediği şeyi, hattı takip ediyor ve diyor ki, “açık müzakere”.
“Diyelim ki Davutoğlu’nu aday gösterdiler, var mı ona oy verecek?”
Ortak aday bizim adayımız değilse, biz ortak değilsek neden bizim oyumuz şimdiden garanti sayılsın? Belki de HDP öyle korkunç bir adayla karşılaşacak ki, mesela Altılı Masa, bakacaksınız ki Ahmet Davutoğlu’nun aday göstermeye karar verecek. Var mı Ahmet Davutoğlu’na oy verecek aranızda? Diyelim ki x ve y’ye karşı bir reaksiyon oluştu, bunla ilgili hafızada bir blokaj var ve “bu olmaz” diyoruz. Peki, olacağı biliyor muyuz? Hala aday yok ortada. “Bunlar dışında herkes olur” diye bir şey yok. “Alaattin Çakıcı olacak” denirse, “olacak” diyecek miyiz yani? Böyle varsayımlarla siyaset yürüyemez. Biz o yüzden kişilerden çok ilkeleri konuşalım. İlkeler gündeme gelsin ve ortak aday konusunda anlaşalım. Bu sebeple HDP’nin sesini yükseltmesi aslında olduğu yeri işaret etmesiyle ilgili, yeni hiçbir şey yok gök kubbenin altında.
“Durumdan çıkan vazife ‘Kürt Mehmet nöbete’ ama o iş artık bitti”
Aritmetik olarak, cebirsel olarak Türkiye’nin denklemi belli; birinci kutup iktidar kutbu, ikinci kutup restorasyon kutbu, üçüncü kutup radikal demokrasi kutbu. Bu üç kutbun oluşturduğu bir siyasal denklem var. Bu siyasal denklemin faşizme doğru giden iktidar kutbunu alaşağı edebilmesi, geri kalan ikisinin demokratik prensiplerde anlaşmasına bağlı. Bu kadar basit. Çünkü insanlar oy verirken bir iradi tercih yapıyorlar: “Veriyorum çünkü şundan.” Neden? Neden olduğunu hala konuşabilmiş değiliz. Bu yüzden HDP’ye, “senin katkına talibiz” diyen olmadığına göre, otomatik olarak bu durumdan çıkan vazife “Kürt Mehmet nöbete.” Bu iş bitti, böyle bir hayat yaşanmıyor artık. Kürtler topluma bunu söylüyor. Eşit hakla, eşit oyla girdiğimiz seçimde rızamız isteniyorsa rızamız aranmalıdır. Nedir bizim rızamız? Bunu bizimle müzakere ediniz. Demiyor ki, ben ne dersem kabul edin. Ama buradaki esas mesele budur. Türkiye’nin demokrasi meselesinin temelinde yatan şey, Kürtlerin varlık ve kimliklerinin inkârıdır. İnkâr mekanizmalarını çalıştırmak için bir otoriter devlete duyulan ihtiyaçtır. Otoriterliğin son bulabilmesi için demokrasi alanının açılması, Kürtlerin varlık ve kimlikleriyle pozitif bir ilişki kurulmasına bağlıdır. Kürtler bunu soruyorlar, var mısınız yok musunuz? Biz onların partisiyiz büyük ölçüde ve dolayısıyla demokrasinin, kadınların, emeğin partisiyiz. Ama hem 6 milyon oyun 5,5 milyonunun geldiği yere arkanızı döneceksiniz, hem de sonra onun otomatik olarak akması gereken yere akmasını bekleyeceksiniz. Neden?
“7 milyon oya söyleyeceği bir şey olmayanın talep edeceği bir şey de yoktur”
Bir ağacın dalına binmiş birisi deli gibi ağacın dalını kesiyorsa, siz de ona, “bu ağacı böyle kesersen sen de o dalla beraber aşağı düşersin” diyorsanız ve o kişi “benim testeremi almak için beni tehdit ediyor” diye düşünen birisiyse delidir herhalde, gerçeklerden kopmuştur. HDP’nin herhangi bir kimseye şantaj yapıyor olabilmesi için onunla arasında çıkar bağı olması gerekir. Altılı Masa’yla aramızdaki tek çıkar bağı demokrasi olabilirdi ve bizim demokrasiye karşı tehdit ya da şantaj oluşturmamız eşyanın tabiatına aykırı. Dolayısıyla “demokrasi bağını kuracak mısın kurmayacak mısın” diye sormak ya da “demokrasi bağını kesme” diye uyarıda bulunmak, bizim onun elindeki testereye ihtiyaç duyduğumuzu değil, sonunda onun bizim başımıza getireceğini ona haber vermektir.
Sonuçta seçimler ikinci tura kalacak olursa eğer burada büyük kitleyi seçimlere ortaklaşa götürmeyi başaramamış olana çıkmayacak mıdır fatura? Neden bir tehdit ya da şantaj yapıyor olalım? Bir oy bir oydur, 5 milyon oy 5 milyon oydur, eğer şimdi 7 milyon olmuşsa 7 milyon oy 7 milyon oydur. 7 milyon oya söyleyeceği bir şey olmayan birisinin talep edeceği bir şey de yoktur. Kendi kaderini onla bağlı sayması için insanların, elle tutulur bir şey olması gerekir. O yüzden HDP’nin yaptığı, “vakit varken, henüz seçim stratejileri kurgulanırken, ikinci tura kalmayacak bir seçim için yapılacakların hepsini yapmak için zaman ve mekân varken, hazırlanın” demektir, uyarmaktır.
“HDP, halk ne isterse onu siyasi olarak formüle eder”
HDP’nin seçmeniyle olan ilişkisinin bir otomatik ilişki olduğunu sanan, Kürtler hakkında ya da HDP seçmeni hakkında hiç ama hiçbir şey bilmiyor demektir. Burada “otomatik ilişki”den kastım “HDP ne isterse halk onu yapar” anlayışıdır. Hayır. HDP genellikle halk ne isterse onu siyasi olarak formüle eder, halk kendi formüllerinin peşinde gider. Dolayısıyla halkın HDP’ye güveni halkın taleplerinin siyaseten formüle edileceğine bağlıdır. Örneğin, “halkımızın yüzde 94’ü diyor ki partimiz ne derse biz onu yaparız”. Siz şöyle bir parti-halk ilişkisi düşünebiliyor musunuz? HDP, Kürt halkının tarihsel beklentilerinin herhangi birine aykırı bir karar verse halk onu takip eder, hiç öyle bir şey olmaz. O nedenle HDP’nin kitlesiyle pozitif ve kurucu bir ilişkinin koşullarını giderek zorlaştıran bir siyasi tutum aslında HDP’nin oyunun tamamının sandığa yansımasının önündeki en büyük engeldir. Bu da benim uyarım olsun. HDP ancak halkın tarihen, siyaseten, kültürel ve psikolojik olarak kabul edecekleri ailesinden herhangi bir seçeneği halkla tartışmadan gündeme koyabilir. Çünkü bunlar zaten tartışılmış, tüketilmiş, zaten arkada bırakılmış şeylerdir. Ama bunun dışında kendi adayını gösterip göstermemek konusunda halkın ne kadar arzulu olduğunu görebilirsiniz, çünkü HDP halkın taleplerini onun adayıyla dalgalandırmadıkça Türkiye ufkunda, seçmen hedef açısından bulanık bir yerde kendisini hissediyor.
“Şimdi HDP’nin diğer politik güçlerle ilişki kurması çok daha kolay”
Şimdi artık hedefin aydınlandığını görüyoruz. Şimdiden sonra HDP’nin diğer politik güçlerle ilişki kurması çok daha kolaydır, çünkü kitle partinin arkasına dizilmiştir. Bunu şantaj sanan birisi ne Türkiye siyaseti, ne Kürdistan siyaseti, ne halk, ne cumhuriyet, ne bu devletin iç işleyişi, ne siyasetin kalıpları hakkında hiçbir şey bilmeyen iktidar budalasıdır. Onlara ben ne diyeyim, ancak budala olduklarını söyleyebilirim.
“Seçmen ikinci turda kendisini kimin yanına koyacağını bilir”
Seçmenin siyasi zekâsı ve dehası var. İki turluysa ikinci tur da bir gerçektir ve seçenektir. Dolayısıyla birinci turda kazanılmayan ikinci turda kazanılabilir diye düşünüyor. Kendine güveniyor. Bence seçmen şöyle bakıyor: “Yeter ki sözüm dalgalansın, kurucu bir unsur olarak görülmüş olayım, Türkiye’nin geleceğinde, yeniden kuruluşunda harcım olsun, sesim seçimden sonra da çıkmaya devam etsin, seçimin kazanan tarafında olduğumun görülmesi için seçen olduğum görülsün.” Bundan daha doğal, daha sahici, daha kişilikli talep ne olabilir? Keşke bütün seçmen bloklarının Kürtler kadar kendi varlık ve kimliklerine, kendi iddialarına ve kendilerinin belirleyiciliklerine bu kadar güveni olsaydı? Ben bunu diyen Kürt seçmeninin seçim ikinci tura kaldığında Tayyip Erdoğan’a vereceğini düşünenin yüzde bin kere ahmak olduğunu söyleyebilirim. Bu taleple öne çıkan seçmen sonuçta kendisini ikinci turda kimin yanına koyacağını da bilir. Daha oraya gelmedik. Seçmen adına o kadar ukalaca da konuşmayayım.
“2019’da iktidara kaybettiren taktiği veren seçmenimizdi”
2019 yerel seçimleri… Bu yerel seçimlerin taktiği, parti tarafından ya da partinin herhangi bir tarafındaki bilge kişiler tarafından halka tavsiyeleriyle oluşmadı. Bu taktiğin böyle olması gerektiğini ben doğrusu Aralık 2017’de Diyarbakır’a gittiğimizde orada halkla konuşurken duydum: “Bu seçimde böyle yapsak, bunları anca böyle alt edebiliriz. Biz Kürdistan’da kendi belediyelerimize geri dönelim, batıda da Tayyip Erdoğan’ın belediyelerini muhalefet alsın. Böyle bir taktikle gitsek ne dersin başkanım?” diye bana soran insanlardan ben bunu duydum. Geldim, MYK’da arkadaşlarımıza anlattım, “halk böyle diyor, ne diyorsunuz” dedim. Hiç kimse halk kadar arzulu olarak buna yaklaşmadı. Tereddütler vardı haklı olarak. Çünkü bugüne kadar batıda sürdürdüğünüz genel seçim taktiğine aykırı bir tutum sergileyeceksiniz. Ama ne kadar başarılı olduğunu, çift taraflı ne kadar büyük bir kazanım getirdiğini görüyoruz. Halk bunları herkesten önce hesap ediyor, merak etmeyin. Onlar bir yerlerine bir şey basmıyorlar, akılları basıyor, “biz böyle yaparsak böyle bir adım atabiliriz” diye. Biz de halktan aldığımız feyzi bir siyasi kalıba döküyoruz. Halk-parti diyalektiğimiz de böyledir; halk razı olmadığı bir şeye razı edilmiş değildir. Elbette yüzde 10’luk kitle vardır, siz ne deseniz bildiğinizden şaşmayacak olan. Akılları belki son dakikaya kadar buna yatmamıştır. Ama bunu da gördük, ikinci tura bırakıldığında İstanbul seçimleri, o seçmen de kalktı oyunu kullandı. Kürt halkı, seçmenimiz, bu seçmenin içindeki halk bilgeleri, örgütçüler, siyaset insanları, sokakta siyaset yapan insanlar bu meseleleri her gün düşünüyorlar, bizden çok düşünüyorlar ve bize yol gösteriyorlar.
“Kürtlere karşı AKP’yle anlaşmak herkes için daha kolay”
O nedenle şu bir alıkça şüphedir: “Sonuçta şöyle olursa böyle "olur, ikinci turda Tayyip Erdoğan kazanır, demek ki o zaman halk böyle istiyor.” Bu halk mı Tayyip Erdoğan’a yol olmaya karar veriyor? Belediyeleri elinden alınmış, evlatları hapishanelere doldurulmuş, her gün zulüm altında olan halk bu zulmün devam etmesini istiyor olabilir mi? Bu yukarıdakiler için, tuzu kuru olanlar için daha kolay. Kürtlere karşı AKP’yle anlaşmak herkes için daha kolaydır, kaç kez gördük. Sınır ötesi harekâtlara “okey” veren partilerin hangileri olduğunu hepimiz biliyoruz. O nedenle kendilerine yakışanı halka yakışır diye söylüyorlar ama o öyle değil, o öyle olmadı, o öyle olmayacak. AKP diye bir parti kalmadı Kürdistan’da, silindi gitti. Kim sildi? Onlar silmediler herhalde. Altılı Masa’daki partilerden herhangi biri doldurmadı AKP’den boşalan yeri, orasını bizim partimiz doldurdu.
“İktidarın işini kolaylaştırmış mıyız ki bugüne kadar şimdi kolaylaştıralım?”
İktidarın işini kolaylaştırmış mıyız ki bugüne kadar şimdi kolaylaştırıyoruz? Bütün seçimler ortada. Mersin’de bağımsız aday olarak 2011’de seçime girerken CHP’lilerin söylediği buydu: “Geldiler buraya, beş vekil alacaktık şimdi alamayacağız, onlar da alamayacak, AKP’nin vekili üçe çıkacak.” Ne oldu? O nedenle bütün bu delice fikirlerle uğraşamayız, bunlara prim veremeyiz.
“7 milyon oyu almak için bir şey yapacaklar, bu kadar basit”
Açık müzakereye döner mi, göreceğiz. 1 oy 1 oydur, 7 milyon oy 7 milyon oydur. 7 milyon oyu almak için bir şey yapacaklar, bu kadar basit. 7 milyon oyu alacaklarsa bir şey yapmaları gerekiyor. “Belki size iyilik yapabilir” olmaz, “belki umabilirsiniz, siz umun, hayal edin.” Ne hayal edelim? Bizimle açık bir müzakere iyidir, zihin açar. O yüzden bunu düşüneceklerini düşünüyorum. Siyasetin mantığı gereği böyle olması gerekir. Kartlar yeniden karıldığında elinize ne geçtiğine bakmanız gerekir. Biz yardımcı oluyoruz bence.
“Kılıçdaroğlu’nun HDP seçmeni nezdinde bir karşılığı var”
Partiyi bağlayan sözler etmediğim için birazcık ileri geri konuşabilirim. Benim gördüğüm kadarıyla Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili olarak halkta kötü söz söylememe eğilimi var. Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine muhtemel seçmenimiz, seçmenlerimizle ilişki içinde olan ama eğilimini bilmediğim insanlarla konuşurken, yazışırken, tartışırken olumsuz herhangi bir şey, "bu olmaz, biz buna vermeyiz, biz bunla yapamayız" denildiğini hiç duymadım. O nedenle ben Kılıçdaroğlu fikrinin bizim seçmenimiz nezdinde bir karşılığı olduğunu; diğer adaylarla, muhtemel adaylarla karşılaştırıp diğerlerini elediklerini görüyorum. Fakat bu tabii sahiden Kılıçdaroğlu aday olarak çıktıktan sonra, eğer çıkarsa çıktıktan sonra nasıl değerlendirileceği konusunda bir karine teşkil edebilir ama sonucu görürüz, fakat ben bir mani görmüyorum.
Deniyor ya, şunlar vermez. Ortaya düştüğü için bu laf, “Kemal Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için vermez mi?” Kürtler arasında bunun iki kere konuşulduğunu hiç duymuş değilim. Çünkü Kürtler Alevilerle beraber yaşıyorlar, Kürtlerin bir bölümü Alevi. Ya da Alevilerle Alevi olmayan Kürtler arasında hiçbir ihtilaf olmadan bugüne kadar geldikleri için onlar için bu mesele diğer mezhepçiler için olduğu gibi değil. Ben böyle bir hafıza olduğunu düşünmüyorum Kürtler arasında. Konuşuluyor ya, böyle bir engel yok bu cephede. Ben aslında Türkiye için de böyle bir engel olduğunu düşünmüyorum. Bunlar şişirilmiş, Türkiye’yle ilgili güya çok bilinen şeyler. Böyle konuşanlar şey derlerdi eskiden, “Türkiye hiçbir zaman sola dönmez.” 1972-77 arasında Türkiye’nin pekala sola döndüğünü de gördük. Onun Amerikan desteğiyle nasıl büyük bir yıkıma uğratıldığını hep beraber yaşadık. Türkiye’nin uzun tarihi içinde her şeye yer vardır. Konjonktür, şartlar onu denk getirdiğinde herkes Türkiye’yi yönetebilir. Şu an görünen, bütün anketlerin gösterdiği, “karşısındaki aday kim olsa Tayyip Erdoğan kaybediyor.” O yüzden bu herkesin şansını eşitliyor. Tabii kim derken, adı geçenler, sürpriz çıkacakları bilmiyorum tabii.
“Halkımız bir kadın ve bir Kürt aday görmek ister”
Aday sözü ortaya düşünce tabii ki adayın kendisinin de çıkması lazım ortaya. Adı geçenlerin hepsinin buna layık olduğunu düşünüyorum. Fakat benim gördüğüm kadarıyla, halkımız -daha çok partili halkımız- bir kadın ve bir Kürt görmek ister, çünkü "aday gösterelim" derken en çok bu iki faktör öne çıkıyordu; kendini göstermek aslında bir kişide kendini göstermek olacağı için böyle bir talep hissediliyor.
“Bekir Bozdağ Demirtaş tweet’leri için Rusya’ya bakabilir”
Bekir Bozdağ’ın Demirtaş’ın tweet’leriyle ilgili açıklamasını okudum. İnsanlar hem bu kadar cahil, hem bu kadar gerici, hem de naif olabiliyorlar. Diyor ki, bugüne kadar bunu düşünmedik, bakıyoruz dünyada ne yapıyorlar. Yahu dünyada Türkiye gibi ülke mi var, neye bakacaksın. Almanya’ya baksan, ABD’ye baksan “evet” diye gelecek cevap. Belki Suudi Arabistan’a bakarsan önleyici bir tedbir çıkabilir. Çünkü siz hükümlü ya da tutuklu olduğunuzda yurttaşlık haklarından genellikle mahrum olmazsınız. Genel olarak Avrupa hukuku böyledir. Nereye bakacak o zaman, Rusya’ya bakabilir.
“EMEP ve TİP’le aynı noktada buluşuruz”
(EMEP ve TİP’in HDP’nin “aday” açıklamasına dair “gönlümüz ortak adaydan yana” beyanları) Biraz nüanslar olabilir. Bunlar hepsi siyasette kabul edilebilir şeyler. Ayrı parti demek ayrı fikir demek zaten. Her somut durumda hemen otomatik olarak aynı şeyi söylemiyor olabilirler. Beyanları dikkatle incelediğimde aslında böyle bir tercih yaparken ikinci tur olasılığını da göz önüne alarak yapalım diye, kendi seçmenlerine, HDP seçmenlerine ve HDP yönetimine elbette mesaj gönderiyorlar. Fakat biz müttefiklerimizle bu konuyu mutlaka herkesin gönül rızasıyla üzerinde anlaşabileceği bir formüle bağlarız. Ben arada büyük farklar olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bizim böyle bir metodolojiyle yaklaştığımızı arkadaşlarımız biliyorlar. Yani Altılı Masa ya da muhalefetin diğer kutbuyla bir uzlaşma, ortak aday konusunda belirgin bir sonuç olmadıkça aday çıkaracağımızı arkadaşlarımız biliyorlar, bunu ekim ayında da ilan etmiştik. Tabii onların bu açıklamadan, açıklama öncesinde haberleri olup olmadığını bilmiyorum. Daha sonra olmuş olması bir eksikliktir. Bu giderilir, buradan bir sorun doğacağını düşünmüyorum, buluşuruz aynı noktada.
“Hükümet HDP’yi seçimlere bir adım kala kapatma eğiliminde olacaktır”
Eğer yargıç yargıçsa HDP’yi kapatmaz. Çünkü elde bir şey yok. Aslında hazine yardımının kesilmesi karşısında mahkeme kararı çarpıcı bir grafik verdi bize. Önce HDP’ye haber verelim, sonra karar verelim oylaması 9’a 6. Yardımı keselim ya da tedbir koyalım kararı da 8’e 7 çıktı. Demek ki henüz 10 yargıç HDP hakkında yıkıcı bir karar vermeye temin edilememiş. O nedenle her sonuca açık bir yargılama olacağını görebiliriz. Fakat hükümet iradesi, siyasi irade her türlü kötülüğü yapma yönündedir ve onlar mahkemeyi etkilemeye çalışacaklar, devam edecekler. O yüzden mahkemeye anca biz kendimize yardımcı olacak şekilde yardımcı olabiliriz, o da herkese yardımcı olmaktır. Aslında hukuk karşısında bu iddianameyle HDP’nin kapatılmaması gerekir. Ama hükümet açısından bakacak olursak, hükümet partiyi örneğin seçimlere bir adım kala kapatma eğiliminde olacaktır. Partiyi en çok zora sokacak olan şey neyse onu isteyecek, onu yapmaya çalışacaktır. Türkiye’de bütün kurumları şöyle görüyorum, bütün kurumların bir izdüşümü, bir projeksiyonu var Saray’da. Saray’da kurgulanıyor, oraya yansıtılıyor. Fakat kurgu, yansıtma vs. bunların hepsi insanlar ve toplum aracılığıyla yapıldığı için hiçbir şey tam olarak otomatik yansımıyor. O yüzden mesela Ekrem İmamoğlu’yla ilgili olarak karar vermeleri çok uzun sürdü. Halbuki Tayyip Erdoğan hemen o gün karar verilebilsin isterdi. Burada da Saray projeksiyonlarıyla gerçekleşme tutmayabilir. Fakat bütün vidaları sıkacaklarını düşünüyorum. O açıdan hükümet tarafından yargılandığımızı düşünelim, asıl mesele bu.
“Kazanacağız mutlaka”
HDP’ye güvenmeye devam edebilirsiniz. Daha demokratik, daha medeni, daha özgürlükçü ve daha kurtuluşçu bir parti Türkiye’de olmadığına göre, gönül rahatlığıyla HDP etrafında, Emek ve Özgürlük İttifakı etrafında toplanın ki, bizim tercihlerimiz Türkiye’nin tercihleri haline gelsin. Kazanacağız mutlaka.