BERFİN ZENDERLİOĞLU

Tiyatro için Ortak
Bir Ruh Yaratılmalı

31 EKİM 2022

Son olarak yönettiği, İranlı Şair Füruğ Ferruhzad’ın hayatından kesitler sunan Nazan Kesal’in canlandırdığı “Yaralarım Aşktandır” oyununu izlemiştim. Kendisiyle tanışıklığımız çok önceye dayansa da Şermola Performans’ta Mirza Metin’in muhteşem oyunculuğuyla sergilediği Disko 5 No’lu adlı oyunun yönetmeni olarak Berfin Zenderlioğlu ismi hafızama kazınmıştı. Daha sonra adına birçok Kürtçe ve Türkçe oyunda oyuncu ve yönetmen olarak rastladığım Zenderlioğlu Diyarbakır’da 11 gün süren 8. Amed Tiyatro Festivali’nin konuğuydu. İki günlük tiyatro yönetmenliği atölyesi yapan Zenderlioğlu ile tiyatro geçmişini, festivali ve atölye izlenimlerini konuştuk.

Söyleşi: Bircan Değirmenci

Zenderlioğlu tiyatroya ilk adımını 2004 yılında Seyri Mesel Tiyatrosu’nda atar. 2008’de Mirza Metin’le birlikte Şermola Performansı kurar. Beyoğlu’nda ara bir sokakta açtıkları sahnede 7 yıl devam ederler. Haftanın üç günü sahneledikleri Kürtçe oyunlarla kemikleşmiş bir seyirci yaratırlar. Disko 5 No’lu, Antigone 2012, Reşê Şevê, Serencama Qijikan, oyunlarının çoğunda yönetmen ve oyuncu olarak yer alır. 2015’te sahnelerini kapatmak zorunda kalırlar. Her ne kadar artık bir sahneleri olmasa da Şermola Performans göçebe bir tiyatroya dönüşür. Mirza Metin Almanya’da çalışmalarını sürdürürken Şermola’nın bir ayağı da Batman’da devam eder.

Zenderlioğlu; Kumbaracı 50, Bakırköy Belediye Tiyatrosu, 2. Kat, Kadıköy Emek Sahnesi, Kadıköy Boa Sahne ve daha birçok grupla çalışır. Pandemi döneminde dijital platformda kısa oyunlar yapar.

“İstanbul’da hem pandemi etkisi hem de sahnesizlik nedeniyle biraz atıl kaldık. Bunun dışında dışarıda farklı gruplar ve kurumlarla hem dramaturg hem oyuncu hem de yönetmen olarak çalışmaya devam ettim. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji - Dramatik yazarlık- mezunuyum. Yüksek lisansım da sahne sanatlarında, reji üzerine. Tez aşamasındayım, bitirir bitirmez hayal ettiğim atölyeleri gerçekleştirmek için daha sık buralarda olacağım.”

İstanbul’da başlattığı Kürtçe oyunculuk atölyesini, pandemi nedeniyle online devam ettirir.

“Bu atölye bir taraftan da yapmak istediğim işlere dair bir motivasyon kaynağı oluşturdu. Hem de bütün bu kaosun içinde nefes alabileceğim bir mola oldu. Her zaman asıl amacım ve önceliğim tiyatro yapmak oldu. Kendi ana dilimde sanat üretimlerimin çoğalması da tabii ki önceliklerimden; fakat Kürt tiyatrosuna dair İstanbul’da yaşadığımız sorunlarla burada yaşadığımız sorunlar birbirinden farklı oluyor. Burada daha rahat bir oyuncu kadrosu oluşturabiliyorsunuz ve daha hızlı yol alabiliyorsunuz ama İstanbul’da böylesi oluşumları diri tutmak ve devam ettirebilmek epeyce zor. Bu yapılar zihnen çok dağınık oluyor. Şu anki ekonomik düzlem ve geçmişten gelen ve biriktirilen politik algılar kişileri tam anlamıyla profesyonel bir oluşumun içine çekemiyor maalesef. Bu alanların alımlayıcı pazarlarının oluşturulması gerekiyor. Her defasında tekrarlamak durumunda kalıyoruz, sanatı destekleyen sponsorlara ihtiyacımız var. Bu alanın içerisinde olan yaratıcıların sayısı o kadar az ki onlar da bir sürü işlerle meşgul edildiği zaman enerjileri tam olarak asıl merkezde yoğunlaşamıyor. O nedenle hayallerimizin sadece bir kısmını gerçekleştirebiliyoruz, ne yazık ki bu da yeterli olamıyor.“

Kadın merkezli oyunlar

Bir dönem kadınlarla çalışmaya çok yoğunlaştığı için gelen talepler de o doğrultuda olur. Özge Korkmaz’ın oynadığı “Mutlu Değilim ama Kahrımdan da ölmüyorum”, Berna Laçin’in sahne aldığı “Hayal Satıcısı”, “Balat Monologlar Müzesi-Kadın” ve Nazan Kesal’in İranlı Şair Furuğ Ferruhzad’ın biyografisinin uyarlandığı “Yaralarım Aşktandır” yönettiği oyunlardan bazılarıdır.

“Tabi ki kadın merkezli oyunlar ama cinsiyet eşitliğini önceleyen, homofobik söylemler, ırkçı söylemi olmayan oyunlar her zaman için tercihim oldu. Son dönemlerde kadınlarla daha çok çalıştım. Aynı zamanda derdi olan, söylemi olan oyunların içerisinde yer aldım. Aramızda çok güzel bir enerjinin oluştuğunu da görüyorum. Çalıştığım gruplar ya da oyuncularla geçirdiğim prova sürecini önemsiyorum bu bazen oyunun önüne de geçebiliyor. Oradaki deneyim, denemeler ve yaratım beni heyecanlandırıyor. Bunun yanısıra iki özel üniversitede konservatuvar öğrencileriyle çalışıyorum. Yani hayatımın her zerresinde neredeyse tiyatro var.”

Atölyeler yeterli değil

Kürt tiyatrosu açısından yönetmenlik, yazarlık ve dramaturji atölyelerinin yetersiz olduğunu, daha çok oyunculuk atölyelerine ağırlık verildiğini söyleyen Zenderlioğlu,

“Yönetmenlik atölyesini Türkçe yapıyorum. Neden Kürtçe yapmayayım dedim. Bu benim alanım ve bunun üzerine eğitim aldım. Yıllarca Şermola Performans’ta ve daha sonra dışarıda da Kürtçe oyunculuk atölyeleri yaptım”.

Bunların hepsini buluşturacağı, önümüzdeki süreçte de buna gönül verenlerin ya da yönetmenlik yapmak isteyenlerin kabataslak başvuracakları spesifik başlıklar ne olabilir? Nerelerden yola çıkabilirler? Sorularından yola çıkarak bir ‘el vermek’ üzerinden düşündüğü atölyeyi gerçekleştirir.

“Tabi ki iki günle olabilecek bir şey değil. İki günde, yazar, oyuncu, yönetmen yetiştiremezsiniz ama totalinde benim önüme koyduğum şey ‘elinize bir metin geçtiği zaman o metne nasıl bakıyorsunuz, nasıl bir okuma yapıyorsunuz ve nereden yorumlayıp seyircinin karşısına nasıl bir yorumla çıkarıyorsunuz.? Biraz bu perspektif doğrultusunda amacım onlara alan açmak ve kendi deneyimlerimi aktarmaktı. Aldığım geri dönüşler üzerinden gayet verimli bir çalışma geçirdiğimizi söyleyebilirim. Onlar için bir ışık olduysa, bir kapı araladıysa ne mutlu bana.”

Zenderlioğlu’nun katılımcılarla birebir temas kurmak istediği için atölye 10 kişiyle sınırlı tutulur fakat taleplerin artmasıyla 15 kişiyle devam edilir. Aralarında oyuncuların yanı sıra öğretmen ve avukat gibi meslek gruplarından olanların da katıldığı atölyede kadınların çoğunlukta olmasının kendisini çok mutlu ettiğini söyleyen Zenderlioğlu, şunları aktarıyor:

“Tabi ki artık kadınların çoğunlukta olması çok daha mutlu ediyor insanı. Katılımcıların çoğu oyuncu ama potansiyellerinin farkındalar ve farklı alanları da deneyimlemek istiyorlar. Yaratıcılıklarını açığa çıkarabilecek sahaları keşfediyorlar. ‘Bizim böyle bir meylimiz var ama nasıl bir yol izleyeceğimizi bilmiyoruz’ diyorlar. “Yönetmen eline bir metin alıp rol taksimi yapıyor sanıyorduk. Oysa ki işin perde arkasında neler dönüyormuş?” diyenler oldu. Bir metnin ve karakterin dramaturjisinden başlayarak nasıl bir reji yorumuna gidildiğinin tekniğini görüyorlar. Yoksa yönetmen bu süreçlerin hepsine hazırlıklı olarak, yaratarak geliyor. Birazcık işin arka tarafını, mutfağını bir tekst üzerinden pratikleyerek yürütmeye çalıştık. İki gün tabii ki yeterli değil ama elimizden geldiğince de bu atölyeleri çoğaltmalıyız. Ben biraz da bu potansiyeli görmek istedim. Elbette kafamdaki şey daha spesifik, hap bilgiler aktarabilmekti. O yüzden de yetmeyebilir ama en azından kabataslak bir metne nasıl yaklaşabilmelerinin başlıklarını vermeye çalıştım. Bu onlar için bir ön hazırlık gibi oldu. Sonrasında daha uzun soluklu bir atölyeye dönüştürülebilir.”

Kürtçe üretim yapan sanatçılar için bu alanda maalesef okulların olmadığı, gidip ders alabilecekleri ya da bunun eğitimini görebilecekleri akademilerin olmadığını anımsatan Zenderlioğlu,

“O nedenle bunu önemsiyorum. Hiç değilse hem bunun içinde olan sanatçıların hem akademik anlamda eğitim alıp bunun üzerine yıllardır çalışıyorlarsa ön açıcı olmaları bence çok kıymetli. Bir bakıma artık o insanları da zorlamalıyız. Belki de kimileri açısından onlara biz uzanmalı, biz onlardan talep etmeliyiz. Çünkü öteki türlü maalesef herkes kendi alanında çok parçalanıyor ve yalnızlaşıyor. O nedenle Kürt sanatçıların, bu sanat doğrultusunda üretenlerin bazı noktalarda bir araya gelmeleri tek ses olabilmeleri ortak bir duygu ve ruh yaratabilmeleri önemli, kıymetli. Tabii ki farklı sanatsal perspektiflerini koruyarak. O yüzden bu çalışmaları daha ilerletebilecek yöntemler bulmalı, bu workshopları çoğaltmalıyız.”

Festival bir kapı aralamalı

Amed Tiyatro Festivali’ne belediyeye kayyum atanmasından önce ilk bir iki yıl dahil olduklarını hatırlatan Zenderlioğlu, festivalin bu fikri önceleyip hala sürekliliğini koruması ve orada inat etmesinin değerli bir tutum olduğunu belirterek şunları söylüyor:

“Festival kısmi olarak bir şeyleri dönüştürebiliyorsa, bir şeye yol açabiliyorsa, bir şeyin kapısını açabiliyorsa çok daha önemli bir rol oynayabilir. Kesin olarak ‘değiştirir dönüştürür ‘diyemeyiz ama oraya sanatsal düzlemde bir hareketlilik kazandırması, kafa açıcı olması lazım. Sizi rahatsız edebilecek, hayallerinizi dürtebilecek, sanat perspektifi olarak yeni bir bakış açısı getirmek gerekiyor ki yapılan festivallere sadece dil anlamında bakmayalım. Oyunların sanatsal niteliğini de değerlendirelim, gelinen noktayı görelim, bunun üzerinden bir kritik yapalım. Yoksa öbür türlü kendi alanımıza hapsolup ‘kimse kimseye bir şey demesin çünkü zaten çok azız, sayımız şöyle, aman onu eleştirmeyelim, buna bir şey demeyelim, zaten zor koşullarda üretiyoruz’ gibi eleştiriden uzaklaşırsak kendi kısır dünyamıza hapsolup, her şeyin en iyisini yaptığımızı düşünürüz. Oyunlarla ilgili kritik ortamlarının oluşmasının, grupların sonraki işlerinde yapıcı bir yerlere evrilmesi noktasında verimli olacağını düşünüyorum. Zaten çok zor ve yorucu bir hayatın parçalarıyız. Sanat hem biz hem de seyircilerimiz için bir terapi gibi. Herkesin derdi bu mekanizmaların güçlenmesi olmalı. Festival yürütücülerine ve bizleri yalnız bırakmayan katılımcılara yürekten teşekkürler. Hepimizin emeğine sağlık.”