TÜM YAZILARI

YILDIRIM TÜRKER

Masa da Masa Olsa

28 ŞUBAT 2022

Çünkü masa etrafındakiler, liyakat mesailerinde kol kola iş tutmuş, birbirlerinden el alıp el vermiş, aynı sülaleden küçük hırs yumaklarıydı. Zaten aynı siyasi oluşumlardan geliyor, aynı davalara yumruk taşıyor, aynı hesapları paylaşıyorlardı.

Bu arada dünyanın başına her an hepimizi teslim alabilecek bir savaş patladı.

İyice körleşmiş bir anti-emperyalizmin milliyetçilikle arasındaki incecik çizgiye bir kez daha kaygıyla tanık oldu, yüreği solda atanlar. Dünyanın dört bir yanından kimi milliyetçi, kimi komünist, kimi sosyalist çevreler, Putin’i neredeyse emperyalizm kalesinin surlarını topa tutan bir yiğitmiş gibi selama durdu. Emperyalizmi yalnızca Amerika’ya yakıştıran bu hazin tartının hiçbir kefesinde Putin’in emperyal hayalleri yolunda asıp kesip zehirlediği muhaliflerine, hizada soluksuz bıraktığı halkına yer yoktu. Nato’nun düşmanı, kayıtsız şartsız dostumuz olmalıydı.

Solun soluksuz kaldığı bu dünyanın uğultusu altındaki Türkiye’de tam da bu savaş yola çıkmış gelirken “büyük” bir siyasi olay yaşandı: Kalan tek tük muhalif basınca “Tarihî Mutabakat” olarak adlandırılan bir buluşmaydı bu. Altı parti lideri bir masa etrafında toplanıp iktidara karşı işbirliği kararını kesinleştirdiklerini bildirdiler.

O masanın görüntüleri, müjde tınısıyla ilan edildi, istikbalimizin fotoğrafları olarak yayınlandı.

Ciddi bilinen analizciler bu olay için, “Osmanlı yenileşmesinden bu yana ilk” dediler. Tarihin dönüm noktasına tanık olan biz mutsuzları çimdikleyip kendimize getirdiler. Bir araya gelenler onlara kalırsa “bir araya gelmeleri hayal edilemeyecek figürler”di.

Bizim hayal gücümüzü pek küçümsüyorlardı ya da kendi nisyan ile malul hayal güçleri iyice yıpranmıştı. Biz sükunetini kaybetmeyen zevat bu mutabakat müsameresi karşısında heyecanlarını paylaşamadık. Çünkü masa etrafındakiler, liyakat mesailerinde kol kola iş tutmuş, birbirlerinden el alıp el vermiş, aynı sülaleden küçük hırs yumaklarıydı. Zaten aynı siyasi oluşumlardan geliyor, aynı davalara yumruk taşıyor, aynı hesapları paylaşıyorlardı. Onlar değil de biz mi bir araya gelecektik.

Bu “tarihin en büyük ittifakı”nın şanlı liyakatlilerine şöyle bir göz gezdirdik. CHP yememiş içmemiş muhalifliği sağın çeşitli yüzlerinden birkaç zanlıya devretmişti.

Mahallemizin Meral Ablası içişleri bakanlığı koltuğunu abisi-kahramanı Mehmet Ağar’dan koyun kucak aldıktan sonra, Susurluk kontunun çizgisinden sapmamış, faili meçhuller aynı hızla devam etmişti. O günlerin yavuz Asena’sının şimdi “seviye”nin garantisi, gelecek demokrasinin Restorasyoncu Başbakanı olarak gözlerimizi kamaştırması bekleniyordu.

Kılıçdaroğlu’nun bir zamanlar “Cumhuriyet tarihimizin en çapsız bakanı”, “Kukla Başbakan” dediği Davutoğlu (Meral Abla’nın “Serok Ahmet”i), Başbakanlık koltuğuna geçmeden çok kısa bir zaman önce, 7 Ağustos 2014’te IŞİD için “öfkeli gençler” diyordu.

Eylül’de IŞİD Kobani’ye saldırdı. Kobani 135 gün direndi. 26 Ocak 2015’te IŞİD’den temizlendi. Şimdi sıra Türkiye’nin bombalarındaydı. Davutoğlu kasılarak, “Daha Türkiye kendi kartlarını açmadı. Herkes ayağını denk alsın. Türkiye’nin olmadığı bir denklemde Suriye problemi çözülür mü?” demişti. 6-8 Ekim’de protestolarda 47’si HDP’li 54 kişi öldürüldü. Davutoğlu’na kalırsa sorumlu Demirtaş’tı. Demirtaş bu konudaki görüşmelerini savunmalarının birinde anlatmıştı: “Bana verdiği mesaj şuydu, aşağı yukarı, mealen: Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü? Bizsiz ne yapabilirmişsiniz? İşte böyle bize muhtaç olursunuz. Ortadoğu’da bizsiz yaprak kımıldamaz. Kürtler bizsiz hareket ederse, başlarına bu gelir. Hadi bakalım, şimdi ne yapıyorsunuz?

Davutoğlu’nun başbakanlığı, bir dizi katliamla anılacaktır. HDP Diyarbakır Mitingi’nde bombalı saldırı sonucu dört kişi öldü, 210 kişi yaralandı.

Suruç Katliamı’nda 33 genç katledildi. IŞİD imzalı Ankara Katliamı yaşandı. 103 kişi öldürüldü. Davutoğlu mutluluktan dengesini kaybetmişti. “Şimdi Ankara’daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz. Oylarımızda bir yükseliş trendi var.

Bunca kan yetmemiş olacak ki yöre halkını açıkça tehdit ediyordu. “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak” derken bir başbakan olarak yüzünden şuncacık utanç okunmuyordu. Meral Hanım dönemini hatırlatıyordu.

Cizre bodrumlarına da nezaret etti. HDP Cizre raporuna göre; biri bebek, 41’i çocuk, 22’si kadın toplam 177 kişi canlı canlı yakıldı. Diyarbakır Sur’un yakılıp yıkılması da beyefendinin icraatları arasında.

2019’da Gelecek Partisi’ni kurduktan sonra AK Parti’ye bir iki hırladı, o kadar. “Bize medya ambargosu koyuyorlar. Biliyorlar ki üç gün konuşsak üç ay nefes alamazlar.” Ama sabık Başbakan “ülkesine zarar gelmesin” diye bildiklerini halkıyla paylaşmadı. Omerta’yı da ihlal edecek değildi ya.

Babacan, şimdi toplumun canını iyice yakan bütün özelleştirmelerin gerçekleştiricisiydi. Türk Telekom, Tüpraş, Erdemir onun çabalarıyla özelleştirildi. Kendisi golf düşkünü pek seçkin bir beydir. Uzun süre Erdoğan’ın en önemli dayanağıydı.

Masanın etrafındakilerden bir diğer liyakatli, herkesin kasabalı dedesine benzettiği için çok sevimli bulduğu Karamollaoğlu. Son çıktığı ekran söyleşisini seyreden bilir. Yegâne kaygısı “dindar kazanımları” konusunda geri adım atılması, Ayasofya’nın yeniden müze olması. Memleketle fazla bir derdi olmadığı anlaşılan Temel Bey, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesinden de çekiniyor. Kendisi bu konuda epey sert bir çıkışla kendini sevimli bulanları da incitmişti. Karamollaoğlu, Madımak katillerinin avukatlığını canıgönülden üstlenmiş, Madımak’ın bir katliam olmadığı, hepi topu perdelerin tutuşması sonucu yaşanmış elim bir kaza olduğu iddiasında hâlâ. Kendi mahallesine toz kondurmamak konusunda çok hassas.

Demokrat Parti’nin genç başkanını henüz fazla tanıyan yok. Partisinin başına geçeceği söylentileri yayılan Tansu Çiller’e sertçe “heveslenmemesini” salık veren çıkışıyla hatırlanır en fazla. O da cehennemimize Soylu’yu armağan etmiş olan bir partinin lideri olarak takipçisi birkaç kişiyi utandırmayacağa benzer.

Kılıçdaroğlu’na söylenecek fazla sözümüz yok. Başta belirttiğimiz gibi o da ikbalini sağcı liyakat erbabının kucağında görüyor işte.

Sonuç olarak o masa bu topluma yeni bir hayat, onurlu bir varoluş vadedebilir mi? AK Parti’nin çeşitli yüzlerinden oluşan bu ittifak gerçekten ufuk çizgimiz olabilir mi?

İktidar ve en büyük destekçisi muhalefet unsurları hep bir ağızdan Kürt Siyaseti’ni şaibeli ilan ediyorlar. 6 milyon oy almış HDP’ye yanaşanın seçimleri kaybedeceğine inanıyorlar. Öte yandan bir gözleri de seçimin kaderini belirleyecek olan Kürtlerde. Pekiyi bu toplumun her kesimini kapsadığını iddia eden mutabakatın Kürt seçmeni ne kadar incitmiş olabileceği hiç akıllarına gelmiyor mu? İktidara yaranma çabasıyla yürütülen muhalefet iktidar dışında kime soluk aldıracak?

Gerçek sol partiler dışında siyasete soyunan herkesin zavallıca bir öngörüyle yola çıkması üstüne iyice bir düşünmek gerek. O öngörü, bütün toplumun sağcı ve muhafazakâr olduğu, onu tavlayabilmek için sağcı ve muhafazakâr olunması gerektiği. Çünkü burası Türkiye.

Adına ne kadar restorasyon deseniz de Erdoğan düşmanlığının yeterli olduğu bir klikleşme ile demokrasi vadedenler bu gidişle bir kez daha patronlarının sillesini yiyecek.

Türkiye henüz hazır değil” kafasıyla demokrasi mücadelesi verilebileceğine inananlar yenilgiye doyamıyorlar. Giyim kuşamıyla, şarkısıyla, fikirleriyle linç girişimlerinin hedefi olanlara destek olmayı bile tehlikeli bulanların vadettiği gelecek beni inandırmıyor.

HDP’nin çağrısıyla bir araya gelecek olan 3. İttifak girişiminin elini çabuk tutması gerek. Aksi taktirde sözgelimi ben, oy vermeyeceğim. Erdoğan’ın becerememiş kopyaları ve onları hasretle kucaklayan CHP’nin çizdiği mutluluk resmine geleceğimi emanet edecek değilim.