Onun sesi, onlarca yıldır cezasız kalmış katliamlarda hayatını kaybedenlerin sesi. Bu güç karşısında, yok edilen Kürt hayatlarını hâlâ hesabı sorulabilir bulmayan, gücün karşısında eğilip bükülen “Hukuk” en büyük sınavını belki de Emine Şenyaşar’ın bir türlü susturulamayan sesi karşısında verecek.
Emine Şenyaşar.
Bu ismi hemen herkes duymuş olmalı. Zalimler de mazlumlar da. Yüreği dünyayla birlikte çarpanlar da, böyle haberler karşısında başlarını öte yana çevirenler de. Emine Şenyaşar artık ailemizin tanınmış bir ferdi.
Küçücük bir köyde, Suruç’un Eşme köyünde doğup büyümüş; kızlara uygun değil ya, okutulmamış; zaten çocukluğundan itibaren pamuk tarlalarında çalışmış. 20 yaşına geldiğinde, “Sadece bir elbise giydirdiler, evlendiğimi söylediler. Evleneceğim güne kadar onu görmemiştim. Evlendikten sonra Suruç’a yerleştik. Hacı Esvet gübre ticareti yapıyordu. Onun ailesiyle birlikte aynı evde yaşadım. Evliliğimden dört yıl sonra eşimin köyüne yerleştik.”
Köyde de tarım ve hayvancılıkla uğraşmış. Yetmemiş, Harran’a pamuğa gidermiş. İlk kızı 25 yaşına geldiğinde kanserden ölmüş. Torunu da Emine’ye kalmış. Rojda’ya hâlâ o bakıyor. Altı çocuk daha doğurmuş.
90’ların başında yokluktan Suruç merkeze taşınmak zorunda kalıyorlar. Burada binbir güçlükle bir dükkân açıyorlar. İşte o dükkânda kopuyor kıyamet.
Peki, ömrü boyunca tarlada çalışmış bu yol iz bilmeyen kadın, bu dünyanın sessiz kölelerinden biriyken, şimdi hepimizin tanıdığı bir adalet simgesi haline nasıl gelebildi? Böylesine küçük bir coğrafyadan, kaçgöç dünyasından gelen, ne çocukken çocuk, ne kadınken kadın olmuş, okuma yazması olmayan bu yaşlı kadına bu direnme azmi; onca hakarete, onca suskunluğa, onca tehdide karşı bu benzersiz güç nereden geliyor?
Emine Şenyaşar, katillerine karşı devletin cezasızlık politikasına sesini yükselten Kürt halkıdır. Arkasında Roboski’den Suruç’a, Diyarbakır’dan Cizre’ye, sokak ortalarından asit kuyularına yüzlerce katliamın faillerinin devletin kalkanı ardına sığınıp cezasız bırakılmasının isyanı var. Devlete sesleniyor, devlet kapılarından kovuldukça kapılarda bekliyor. Kendini, gözünün önünde öldürülmüş yakınlarını unutturmuyor. Orada bir küfür gibi dikilmiş hepimize görünüyor. Bizi utanca davet ediyor. Hayatı devlet gözünde beş para etmeyen Kürt halkının çığlığını ille de ille de duyalım istiyor.
Seçim propagandası için çetesiyle birlikte dükkânlarına gelen AKP milletvekili ve kardeşlerinin silah çekip vurduğu oğullarını yaralı kaldırıldıkları hastaneyi basarak sedyelerinde ve oğullarını ziyarete giden babalarını oracıkta linç eden vahşilerden hesap sorulsun istiyor. Hastanede görevli güvenlik güçlerinin nasıl sessizce arkalarını döndükleri, iki oğlu ve kocasının gözlerinin önünde katledilişi unutulmasın istiyor. Tedavi görmesine rağmen, sağlık sıkıntılarına, ameliyat olma zorunluluğuna kulak asmayıp bağırıyor. Suruç adliyesinden de Urfa adliyesinden de kovuluyor. Ankara’ya gidiyor. Orada da kimse kapısını aralayıp bu kadının derdini dinlemiyor. Kürtler katledildiğinde devletimizin on yıllardır gelenekselleşmiş tutumundan nasibini alıyor. Ama durmuyor, yılmıyor, susmuyor.
Emine Şenyaşar, yaralı kurtulan oğlu Ferit ile birlikte 8 Mart’ta Adalet Nöbeti’ne başladı. Nöbet, 378 gündür Urfa Adliyesi önünde sürüyor. Bu sırada anne ve oğlu defalarca gözaltına alındı, haklarında davalar açıldı. Tüm bu baskılara rağmen pes etmediler.
Milletvekilinin silahlı kardeşlerinden birinin dükkândaki çatışmada ölmesi sonucu gözü dönen saldırganlardan ancak biri, neden sonra teslim olup 18 yıla mahkûm ediliyor. Emine’nin ağır yaralı dört oğlundan biri hemen maktulün katili olarak tutuklanıyor. Ona uygun bulunan ceza, 37 yıl.
Emine Şenyaşar’ın Adliye önünde toprağı kazıp “adalet arıyorum” diye bağırdığı görüntüler isteyene de istemeyene de ulaştı: “Nerede Celalim, nerede Adilim? Adalet belki bu toprağın altında, kazıp çıkaracağım. Gelin bana yardım edin, gelin adalet burada, beraber çıkaralım. Savcı, hâkim yok! Gittiğimiz her yerden kovuluyoruz. Allah’ım sen yanlarına bırakma.” Emine, bunca acıya rağmen ayakta kalmasının bedelini ağır ödedi elbet. Ağlamaktan sağ gözünde yüzde 70 görme bozukluğu gelişti. Kapı kapı dolaşmaktan dizlerinden rahatsızlandı. Kalbi sıkışmaya başladı. Doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylese de Emine Şenyaşar bunu reddediyor ve oğlu Fadıl serbest bırakılana kadar tedavi olmayacağını söylüyor. Gözlerini kapayınca katledilen çocukları ve kocasını görüyor, uyuyamıyor. Ancak uyku ilacı ile dalabiliyor. Ölmeden son bir kez oğlunu görmek istiyor.
Birlikte nöbet tuttuğu oğlu Ferit Şenyaşar, dosyaya bakan savcının kendilerine, "Birçok kişinin kellesi gider, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcısı ile konuşun, bana destek versin ben 23 kişiyi tespit ettim, bu soruşturmayı hemen başlatayım, namus borcum olsun" dediğini ancak bu konuşma sonrasında başka bir yere tayin edildiğini söylüyor. Hikâyenin bu ayrıntısı da ne kadar tanıdık değil mi?
Ezcümle, hastanede onlarca kişilik bir linç güruhunun onca insanın önünde üç kişiyi katletmesi hakkında bir türlü dava açılmıyor. Emine’nin gözleri önünde yaşandığı için o, “ben onları tanıyorum, teşhis edebilirim” diyor. Ancak savcı kulağını Ankara’ya dikmiş, talimatını oradan alıyor. Üç insanın hastane önündeki polislerin sessiz katkısıyla linç edilerek katledilmesi bir türlü devletin hukuk kayıtlarına giremiyor. Ancak Emine Şenyaşar hakkında sürekli davalar açılıyor.
Tayyip Erdoğan tabii ki resimdeki yerini alıveriyor: “Vekilimizin ağabeyi PKK’lılar tarafından katledildi” buyuruyor bütün hukuk ve basın aygıtlarına. Nitekim basını da kendisini takip ediyor. Emine Şenyaşar’ın direnişi olmasa bu katliam da öncekiler gibi “PKK’nin işi” olarak yazılacak şanlı resmî tarihimize.
Emine Şenyaşar’ın gücü, kaybedecek hiçbir şeyi kalmamışların gücü. Onun sesi, onlarca yıldır cezasız kalmış katliamlarda hayatını kaybedenlerin sesi. Bu güç karşısında, yok edilen Kürt hayatlarını hâlâ hesabı sorulabilir bulmayan, gücün karşısında eğilip bükülen “Hukuk” en büyük sınavını belki de Emine Şenyaşar’ın bir türlü susturulamayan sesi karşısında verecek.
Hayatını uzun bir çile olarak yaşamış bu kadın hepimizin gözlerinin içine bakıyor. Bu ülke vatandaşlarının da önemli bir haysiyet sınavı olarak orada, karşımızda dikilmiş duruyor.
Bir gün belki, hayır bir gün mutlaka Şenyaşar kazanacak. Onunla birlikte insanlık onuru, adalet de kazanacak. Bu yiğit adalet savunucusu hepimiz için, geleceğimiz için mücadele ediyor.
İlerde belki adalet saraylarındaki gözleri bağlı Themis heykelinin terazisinin yanı başına onun heykeli dikilecek.
Emine Şenyaşar’ı ve çilesini unutmayacağız. Unutmamak zorundayız.